TERİMLER
|
ANLAMI
|
ABES
|
Boş
işler, lüzumsuz ve amaçsız iş
|
ACİZ
|
Beceriksiz,
yeteneksiz, gücü yetmeyen
|
ACZ
|
Beceriksizlik,
yeteneksizlik, güçsüzlük
|
ADET
|
Usül,
gelenek, görenek, alışılmış şey, alışkanlık
|
ADLİ
|
Adalete
ilişkin, adaletle ilgili,
|
AFET
|
Bela,
büyük felaket. Deprem, su baskınları vb.
|
ASGARİ
|
En
az, en küçük, daha küçük
|
AHKAM
|
Hüküm,
hükümler, kanunlar
|
AHLAK
|
Huy,
insanın iyi veya kötü tavır ve hareketleri, insanın doğuştan veya daha sonra
kazandığı akli ve ruhi durumu.
|
AHZ
|
Alma,
tutma, kabul etme, tahsil etme, tasarrufuna katma.
|
AİDİYET
|
İlgililik,
ait olma, birine ait olma, bağ
|
AKAMET
|
Neticesizlik,
sonuçsuz kalma, sonunu getirememe, kısırlık
|
AKAR
|
Para
getiren mülk, ev, işyeri vb.
|
AKİM
|
Sonuçsuz,
sonuçsuz kalma, boşuna, kısır
|
AKLİ
|
Akıl
ile bilinen veya bulunan şey, akılla ilgili, akla dair
|
ALENİ
|
Açık
olarak, meydanda, gizlemeden, gizlemeyerek
|
ALEYH
|
Aleyhinde,
onun hakkında, onun üzerine
|
AMADE
|
Hazırlanmış,
hazır durumda, hazır
|
AMME
|
Kamu,
devlet. Herkese ait olan, genel olan,
|
ANANE
(AN'ANE)
|
Adetler,
gelenekler, töre.
|
ARİYE
(ARİYET)
|
Geri
verilmek üzere alınan, Bir kimsenin geri almak üzere, karşılıksız olarak
başkasının faydalanmasına terk ettiği mal.
|
ARZETMEK
|
Sunmak,
hürmet etmek, açıklamak.
|
AŞİNA
|
Tanıdık,
haberli, bilgili, yabancı olmayan, bildik.
|
ATFEN
|
Birisinin
adına, birisine yükleyerek.
|
ATIL
|
Boş,
boşta, işlemez durumda.
|
AVDET
|
Dönüş,
dönme, rücu etme, geri gelme
|
AYB
|
Kusur,
leke, utandıracak durum.
|
AYNİYAT
|
Kullanılmaya
veya harcanmaya elverişli olup taşınabilen ve para eden şeyler
|
AZA
|
Üye,
bir kuruluşa dahil olan, ait olan kimse
|
AZAMİ
|
En
fazla, en çok, en son kapasite
|
AZL
|
Bir
şeyi yerinden almak, işinden ayırmak, makamından ayırmak, görevden almak.
|
BAHA
(PAHA)
|
Kıymet,
değer, bir şeyin fiyatı, bedeli
|
BAHİS
|
Anlatım.
Anlatan. Bahseden. Bir şeyle ilgili bilgi ve bildirimleri kapsayan, içine
alan.
|
BAKAYA
|
Artıklar,
fazla kalan şeyler
|
BAKIYYE
(BAKİYE)
|
Artık,
geri kalan, artan
|
BALİĞ
|
Yetişmiş,
olgun yaşına gelmiş, aklı başında, erişmiş, yetişkin
|
BANİ
|
Kurucu,
yapan, inşa eden
|
BARİZ
|
Görünür,
meydanda olan, açık, belli
|
BASİRET
|
Gerçeği
anlayabilme, anlama yeteneği, gerçekleri kalbiyle hissedip anlamak
|
BATIL
|
Gerçek
olmayan, sahte, boş
|
BEDEL
|
Bir
şeyin karşılığı, bir şeyin yerine verilen ve verildiği şeyin yerini tutan
|
BEHER
|
Her,
her bir, her birisine
|
BERAET
|
Temize
çıkma, aklanma, suçsuzluk
|
BEYAN
|
İzah,
açıklama, anlatma, açık söyleme, bildirme
|
BİLCÜMLE
|
Bütün,
hepsi, genellikle
|
BİLFİİL
|
Sırf
kendisi, kendi çalışması ile, kendi kendine
|
BİNAEN
|
Bu
sebeple, bu yüzden
|
BİNAENALEYH
|
Bunun
üzerine, ondan dolayı
|
BİLA
KAYD-U ŞART
|
Kayıtsız
ve şartsız olarak
|
BONO
|
ticaret
senedi, belirli bir vadenin sonunda belirli bir paranın belli bir kimseye
ödeneceğini bildiren senet
|
BUTLAN
|
Haksızlık,
geçersiz olmak, boş olmak, hak olmamak
|
BÜLUĞ
|
Erginlik,
olgunluk, mükellefiyet çağı
|
CAHİL
|
Tecrübesiz,
eğitimsiz, bilgisiz
|
CAİZ
|
Mümkün,
olur, olabilir
|
CARİ
|
Geçerli
olan, geçmekte olan, akıcı
|
CAYMAK
|
Vazgeçmek,
sözünden dönmek
|
CEBREN
|
Zorla,
güç kullanarak
|
CEBRİ
|
Zorla
yaptırılan, isteği dışında zorla yaptırılan
|
CELB
|
Kendi
tarafına çekmek, çekmek, götürmek
|
CELSE
|
Bir
meclis veya mahkeme üyelerinin toplanmalarından, dağılmalarına kadar geçen
görüşme süresi, oturum
|
CEVAZ
|
İzin,
izinli, geçerli olma
|
CEZA
|
Karşılık,
karşılık verme, suç işleyenlere verilen suçun karşılığı
|
CİHET
|
Yön,
taraf, yan (neden, bahane)
|
CİZYE
|
Vergi,
haraç
|
CUMHUR
|
Halk,
halk topluluğu
|
CÜRÜM
|
Kusur,
kabahat, hata
|
CÜZ
|
Kısım,
bölüm, parça, bir bütünün bir parçası
|
ÇEYREK
|
Dörtte
bir
|
DAHİL
|
katmak,
girmek, karışmak,
|
DAİM
|
Devam
eden, daima, sürekli
|
DAİN
|
Borç
veren, alacaklı
|
DAMGA
|
Bir
şeyin üzerine işaret koymak. İz vuran alet.
|
DAVA
|
İzlenilen
yol, fikir. Sav. Bir kimsenin hakkını aramak üzere mahkemeye müracaat etmesi.
|
DAVET
|
Çağırma,
|
DEFATEN
|
Bir
kerede, hemen, birdenbire, ani olarak
|
DEFTERDAR
|
Defter
tutan. Devletin gelir ve giderlerini tutan görevli.
|
DELALET
|
Delil
olmak. Yol göstermek. Kılavuzluk. İz
|
DELİL
|
Bilinmeyeni
keşfetme ve bilinenin doğruluğunu isbat etmekte kullanılan araç ve alet
olarak düşünülen şeyler.
|
DERC
|
İçine
almak. Katmak.
|
DERMEYAN
|
Ortada
olan şey.
|
DİRAYET
|
Zeka,
bilgi, kuvvetli derecede tecrübe sahibi olmak. Ölçülü ve tecrübeye dayanan
akıl
|
DİREKTİF
|
Emir.
Talimat. Üst makamlardan izlenilecek yol üzerine verilen emirler.
|
DİSİPLİN
|
Uyulması
gereken kural ve yasalar.
|
DÜSTUR
|
Genel
kurallar. Kanun, nizam. Örnek. Tarz. (İzin)
|
DÜYUN
|
Borçlar
|
EBEVEYN
|
Anne
ve baba
|
EFRAD
|
Fertler,
kişiler.
|
EHİL
(EHLİ)
|
Yetenekli,
usta, becerikli. Yabancı olmayan, alışık.
|
EHLİYET
(EHLİYYET)
|
Yeterlik.
Bir işin ustası olduğuna dair evrak, belge.
|
EHVEN
|
Zararı
daha az olan. En zararsız. Daha ucuz.
|
EKSER
|
Pek
fazla. Daha çok.
|
EMANET
|
Eminlik.
Birisine koruması için teslim edilen şey. Birisine birşeyi koruması için
bırakma.
|
EMARE
|
İşaret,
iz. İp ucu, belirti.
|
EMLAK
|
Mülkler,
(binalar, arsa ve araziler) İnsanların tasarrufunda bulunan yerler.
|
EMSAL
|
(örnek)
Denk. Benzer.
|
EMTİA
|
Mal.
Ticaret malı
|
ERBAB
|
Bir
işi iyi bilen. Hüner sahibi kimse. Bir işin ustası.
|
ESNAF
|
Sınıflar.
Sıralar. Türlüler. Ticaret ve sanat ustaları.
|
EVSAF
|
Sıfatlar.
Özellikler. Tanımlayıcı özellikler.
|
FAAL
|
Çalışır
durumda. Devam etmekte olan çalışma. Hareket halinde.
|
FAHİŞ
|
Ahlaksız
ve terbiyesiz olan durum.
|
FAİZ
|
Ödünç
verilen para için alınan kar. Nema,
|
FASILA
|
Ara.
Durak. Kısım.
|
FASİD
|
Bozuk.
Bozulma. Doğru olmayan.
|
FERAGAT
|
Hakkından
vazgeçmek, bir şey istememek. Şahsi davasından vazgeçmek. Tok gözlülük.
|
FERD
|
Kişi.
Tek.
|
FESAT
|
Bozuk
ve fenalık, kötülük. Karışıklık,
|
FESH
|
Bozmak.
Hükümsüz bırakmak, geçersiz kılmak. Kaldırmak.
|
GAYB
|
Gizli
olan. Görünmeyen. Belirsiz
|
GIYAB
|
Görünmemek.
Göz önünde olmamak. Hazırda bulunmamak. Arkasından.
|
HACZ
(HACİZ)
|
Borcunu
ödeyemeyenin veya ödemeyenin diğer mallarına el koyma
|
HADİM
|
Hizmet
eden. Hizmet.
|
HAİZ
|
Bir
şeye sahip olma
|
HALEL
|
Bozukluk.
Eksiklik. Başkası tarafından verilen zarar.
|
HASED
|
Çekememezlik,
kıskançlık, kıskanmak.
|
HATA
|
Yanlışlık.
Bilmeden yapılan davranış. Yanılma
|
HAVİ
|
İçine
alan, kaplayan, kuşatan.
|
HAYSİYET
|
Saygınlık,
Şeref, değer, kıymet.
|
HAZİRUN
|
Hazır
bulunanlar, mevcut olanlar. Meydanda olanlar, göz önünde olanlar.
|
HİBE
|
Bağışlamak.
Bağışlanan şey. Parasız ve karşılıksız vermek.
|
HİLAF
|
Ters,
karşı, zıd, karşı koymak.
|
HİTAM
|
Son.
Nihayet.
|
HÜLASA
|
Bir
şeyin özü, sadeleştirilmesi
|
HÜKÜM
|
Karar,
Kuvvet, emir.
|
HÜKMİ-ŞAHIS
|
Şahıs
gibi işlem gören şirket, dernek vb. kuruluşlar, birlikler.
|
HÜSNİNİYET
|
İyi
niyet. Temiz kalblilik.
|
HÜVİYET
|
Kimlik.
Birisinin kim olduğu, kökü, esası
|
ISKAT
|
Düşürmek.
Düşürülmek. Hükümsüz bırakmak. Silmek.
|
İAŞE
|
Geçindirmek.
Yaşatmak. Beslemek.
|
İBARET
|
Meydana
gelmiş. Bir şeylerden oluşmuş.
|
İBRA
|
Temize
çıkarmak. Sağlamlaştırmak.
|
İBRAZ
|
Göstermek.
Meydana koymak.
|
İCAB
|
Lazım.
Gerekli. Lüzumlu.
|
İCAR
|
kiralamak.
Kiraya vermek.
|
İCBAR
|
Zor.
Zorlama.
|
İCMAL
|
Özet.
Özetlemek. Kısaltmak, bir araya toplamak. Sonuç.
|
İÇTİHAD
|
Kudret
ve kuvvetini tam kullanarak çalışmak. Gayret etmek. Çaba sarfetmek, Kanaat
getirmek. Bir konu hakkında bir kimsenin ya da birden fazla kimsenin ortak
kanaati.
|
İDDİA
|
Bir
şeyin olumlu veya olumsuzluğunu ısrarla söylemek. İleri sürülen fikir. Dava
etmek. Israr etmek.
|
İFA
|
Ödemek.
Yerine getirmek. Yapmak.
|
İFADE
|
Anlatmak.
Söylemek.
|
İFLAS
|
Tükenmek.
Borçlarını ödeyemeyecek duruma düşmek. Sermayesini batırmak.
|
İFSAD
|
Bozmak.
Azdırmak. Karıştırmak.
|
İFŞA
|
Duyurmak.
Meydana çıkarmak. Gizli bir şeyi açığa çıkarmak.
|
İFTİRA
|
Birinin
üzerine suç suç atmak. Yalan yere birisini suçlu göstermek.
|
İHALE
|
Bir
işi birisinin üzerine bırakmak. Artırma veya eksiltmeye çıkarılan bir işi
şartlara uygun bir istekliye vermek.
|
İHBAR
|
Haber
vermek. Haber almak. Alınan haber.
|
İHDAS
|
Yeniden
bir şey yapmak. Ortaya koymak. Meydana koymak.
|
İHLAL
|
Sakatlamak.
Bozmak. Zarar vermek.
|
İHMAL
|
Önem
vermemek. Yapılması gereken bir işi sonraya bırakma. Dikkatsizlik.
|
İHTAR
|
Dikkati
çekmek. Uyarma. Hatırlatmak.
|
İHTİLAF
|
Anlaşmazlık.
uyuşmazlık, karışıklık, ikilik.
|
İHTİMAL
|
Mümkün
olma hali. Olması mümkün görünmek.
|
İHTİMAM
|
Özenmek.
Fazla dikkat etmek.
|
İHTİVA
|
İçinde
bulundurmak, içine almak. Kapsamak.
|
İHTİYAT
|
Yedek.
|
İKAME
|
Oturtmak.
Yerleştirmek. Bulundurmak. Meydana koymak. Vücuda getirmek.
|
İKAMETGAH
|
Ev.
Ev adresi.
|
İKAMET
|
Bir
yerde kalmak. Oturmak.
|
İKMAL
|
Bitirmek.
Tamamlamak.
|
İKRAZ
|
Ödünç
vermek. Borç vermek.
|
İKRAZAT
|
Borçlar.
Borç verilen paralar.
|
İKTİBAS
|
Bir
söz veya yazıyı olduğu gibi veya kısaltarak almak.
|
İKTİFA
|
Yeterli
bulmak. Var olanı yeterli saymak.
|
İKTİSAB
|
Kazanmak,
Elde etmek.
|
İKTİSAD
|
Ekonomi.
Tutum. Biriktirme. Tutumlu olma
|
İKTİZA
|
Gerekme,
ihtiyaç, gerek, işe yarama
|
İLGA
|
Kaldırmak.
Hükümsüz bırakmak. Feshetmek.
|
İLLİYET
|
Sebep
ile ilgili, Esas neden ile ilgilenmek. Bağlantı kurmak. Sebep aramak.
|
İLTİMAS
|
Kayırmak,
tutmak. Haksız olarak yardımda bulunmak. Tavsiye.
|
İMHA
|
Bozmak,
yok etmek. mahvetmek. Yıkmak.
|
İMTİNA
|
İstememek.
Çekinmek. Yapmamak.
|
İMTİYAZ
|
Resmi
veya özel izin. Diğerlerinden, benzerlerinden ayrılmak. Farklı olmak.
|
İMZA
|
Kendi
ismini veya kendine ait bir işareti, kendisinin kabullenerek yazması.
|
İNFAZ
|
Bir
hükmü yerine getirmek.
|
İNFİSAH
|
Hükümsüz
kalmak. Fesholmak. Bozulmak.
|
İN'İKAT
(d)
|
Akdetme,
sözleşme kabülü, bağlanma.
|
İNKITA
|
Kesilmek.
Tükenmek. Arkası gelmemek.
|
İNŞA
|
Yapmak.
Vücuda getirmek. Meydana getirmek.
|
İRAD
|
Gelir.
Kazanç. Bir mal veya mülkün getirisi.
|
İRADE
|
İstek.
Arzu. Bir şeyi yapma veya yapmama yolundaki güç.
|
İRTİKAB
|
Kötü
bir iş işlemek. Rüşvet almak gibi çirkin bir şey yapmak. Bir makamı
kullanarak hakkı olmayan para veya malı hile ile almak.
|
İSBAT
|
Doğru
olanı delil göstererek ortaya koymak. Delil ve şahitlerle bir fikrin
doğruluğunu göstermek.
|
İSNAD
|
Bir
söz veya haberi birisine bağlayarak ilişkilindirmek. Bir nesneye, bir şeye
dayanmak.
|
İSTİAB
|
İçine
almak. Kaplamak. Toplamak.
|
İSTİFA
|
Affını,
azlini, istemek.
|
İSTİHDAM
|
Bir
hizmette kullanmak, hizmete almak. Çalıştırmak.
|
İSTİHKAK
|
Kazanılan
şey. Hak edilen. Hakkını almak.
|
İSTİHLAK
|
Boş
yere harcamak. Yeyip, bitirmek. Tüketmek, tüketim. Üreticinin ürettiğini alıp
kullanmak.
|
İSTİHSAL
|
Üretmek.
Meydana getirmek.
|
İSTİKRAR
|
Kararlılık.
Sakin olmak. Sağlam duruş.
|
İSTİKRAZ
|
Borçlanmak.
Ödünç almak. Borç almak.
|
İSTİLZAM
|
Lüzumlu
olmak. Gerektirmek. Gerekli olmak.
|
İSTİMAL
|
Faydalanmak.
Kullanmak. Su-i İstimal: Kötüye kullanmak. Yolsuzluk Haksızlık.
|
İSTİMLAK
|
İcra
yetkisi olan kamu kurumunun, bir malı halkın faydası için
bedeli verilmek suretiyle halkın kullanımına sunması.
|
İSTİNABE
|
Başka
bir mahkemede görülen bir muhakeme (mahkeme) için, şahit veya sanığın yazılı
ifadesinin alınması.
|
İSTİNAF
|
Dava
mahkemesinin verdiği hükmü beğenmeyip bozulmasını daha üst mahkemeden
istemek. Dava mahkemeleri ile Temyiz Mahkemesi arasındaki bir derece yüksek
mahkemeye verilen isim.
|
İSTİNAT
(D)
|
Dayanma.
Güvenme, senet veya delil söylemek, göstermek.
|
İSTİNKAF
|
Kabul
etmemek. Reddetmek. Çekimser kalmak.
|
İSTİSMAR
|
Kendi
çıkarına alet etmek. İşletmek. Kıymetlendirmek. Sömürmek.
|
İSTİSNA
|
Ayırmak.
Kural dışı bırakmak. Ayrıcalık.
|
İŞTİGAL
|
Bir
iş işlemek. Uğraşı vermek. Uğraşı verilen iş.
|
İTA
|
Vermek.
Bahşetmek.
|
İTFA
|
Bir
borcu ödeyerek bitirmek. (söndürmek, bastırmak)
|
İTİRAZ
|
Kabul
etmediğini bildirmek. Bir fikir veya işin olmasını kabul etmemek.
|
İVAZ
|
Karşılık
olarak verilen şey. Bedel
|
İZAHAT
|
Açıklama,
açıklamalar
|
KABZ
|
Tahsil
etmek. Tutma. Ele almak. Kavramak. Almak.
|
KAİDE
|
Esas.
Temel. Kural. Yol
|
KAMU
|
Herkes.
Toplum. Devlet
|
KARAR
|
Değişmez
duruma gelmek. Son söz. Mahkemece verilen son söz ve sonuca bağlama
|
KARGİR
|
Taş
veya harçla yapılmış olan.
|
KARİNE
|
Bilinmeyen
bir şeyin anlaşılmasına yarayan ip ucu
|
KARZ
|
Borç,
ödünç
|
KASD
|
Bir
işi bile bile yapmak. İsteyerek. Niyet ederek. Niyet.
|
KASID
|
Kasd
eden. Niyet eden. İsteyen
|
KATİ
|
Kesin.
Mutlak. Şüphesiz. Tereddütsüz.
|
KEBİR
|
Büyük.
|
KEFALET
|
Kefillik;
bir kimse kendisine ait bir işi yapamadığı veya borcunu ödeyemediği takdirde,
yerine onun işini göreceğini kabul etmek. Birisine kefil olmak. Borcunu
yüklenmek.
|
KEFİL
|
Birisinin
bir borcu ödemesi gerekirken, ödeyemediği taktirde o borcu ödemeyi kendi
üzerine alan kimse. Kefalet eden kimse.
|
KESAD
|
Alış
veriş durgunluğu, Verimsizlik.
|
KEŞF
|
Gizli
kalmış bir şey ortaya çıkarmak. Açmak.
|
KETUM
|
Sır
saklayan. Gizleyen. Az konuşan, Sırrını belli etmeyen.
|
KEZALİK
|
Bunun
gibi. Böylece.
|
KIDEM
|
Önce
ve eskilik. Başkasından daha önce olmak. Zamanca daha önceki durumda olmak.
|
KIST
|
Kısım.
Pay. Taksit
|
KIYAS
|
Benzetmek,
karşılaştırmak, iki şeyi birbiriyle karşılaştırmak.
|
KIYMET
|
Değer,
paha, bedel
|
KUSUR
|
Noksanlık.
Eksiklik İhmalkarlık. Tedbirsizlik.
|
KÜSUR
|
Artan
parçalar, geri kalanlar. Artıklar
|
LAFZ
|
(lafız)
Ağızdan çıkan söz, kelime
|
LAĞV
|
Hükümsüz.
Kaldırmak. İbtal etmek.
|
LÜKS
|
Aşırı
süs. Şatafat.
|