TERİMLER
|
ANLAMI
|
MAĞDUR
|
Haksızlığa
uğramış. Haksızlık görmüş. Haksız işlem görmüş.
|
MAHDUD
|
Sınırlanmış,
sınırlı. Az.
|
MAHİYET
|
Bir
şeyin aslı, içyüzü. Bir şeyin nelerden olduğu, neleri kapsadığı.
|
MAHSUB
|
Sayılmış.
Hesaplanmış, hesabına geçilmiş, kaydedilmiş.
|
MAL
|
Bir
kimsenin tasarrufunda bulunan kıymetli ve lüzumlu şeyler. (Varlık, servet,
para, ticaret eşyası)
|
MALİK
|
Sahib,
Malı elinde bulunduran. Bir şeyin tasarrufunu elinde bulunduran.
|
MALULİYET
|
Hastalıklı
olma, hastalık. Sakatlık.
|
MA
MELEK
|
Elinde
bulunan sahip olduğu şeyler. Nesi var ise. Herşeyi, hepsi. Bir şahsın borç ve
alacaklarının hepsi.
|
MAMÜL
|
Yapılmış,
imal edilmiş, işlenmiş.
|
MASRAF
|
Sarfedilen,
harcanan. Gider
|
MATBU
|
Çoğaltılmış.
Basılmış. Kitap veya gazete haline gelmiş.
|
MAZERET
|
Elde
olmayan suç, kabahat işleme.
|
MAZUR
|
Özürlü,
özrü olan .
|
MEBLAĞ
|
Para,
mevcut para miktarı,
|
MEMUR
|
Emir
ile hareket eden. Emir altında olan. Görevli.
|
MENFAAT
|
Fayda,
kar. Gelir, ihtiyaç karşılığı olan şey.
|
MENKUL
|
Nakledilen,
taşınabilen.
|
MERA
|
Hayvanların
otladığı yer. Kır. Çayırlık.
|
MER'İ
|
Uyulan.
İcra edilen. hükmü geçen.
|
MESAİ
|
Çalışma.
İş zamanı. Çalışmalar.
|
MESKEN
|
Ev.
Oturulacak yer.
|
MESKÜN
|
İçinde
oturanları olan yer. İnsan bulunan yer.
|
MESNED
|
Dayanacak
yer, nokta. Dayanak.
|
MESÜL
|
Sorumlu.
Yaptığı iş ve hareketlerden hesap vermeye mecbur olan.
|
MEŞRU
|
Doğru.
Yasal, yanlış olmayan.
|
META
|
Tüccar
malı. Fayda.
|
MEVCUD
|
Var
olan. Bulunan. Hazır olan.
|
MEVZUAT
|
Uygulama
halinde olan kanunlar ve kurallar.
|
MEZAD
|
Artırma
ile yapılan satış.
|
MEZKUR
|
Zikri
geçen (önceden anılan, bahsi geçen). Zikredilmiş bulunan.
|
MİRAS
|
Ölen
kimseden akrabalarına ve yakınlarına kalmış olan mal ve mülk, servet.
|
MİSİL
|
Benzeri.
Eş. Tıpkısı
|
MİZAN
|
Terazi.
Ölçü. Hesapların doğruluğunu anlamak için yapılan diğer bir hesap şekli.
|
MUAMELE
|
Davranma,
davranış. İşlem.
|
MUAYYEN
|
Belli,
kesin olarak belli ve kararlaştırılmış.
|
MUAVİN
|
Yardımcı,
Yardım eden. Vekil.
|
MUCİP
|
Bir
şeyin meydana gelmesine sebep olan, Gereken, gerektiren
|
MUĞLAK
|
Kapalı,
anlaşılması zor olan.
|
MUHAFAZA
|
Korumak.
Gözetmek. Zarar ve ziyandan sakındırmak.
|
MUHAMMEN
|
Tahmin
edilen. Ortalama bir değer.
|
MUHASEBE
|
Hesaplaşmak.
Hesap görmek. Hesap işi ile uğraşmak.
|
MUHASİB
|
Hesabeden
kişi. Hesap işi ile uğraşan kişi. Muhasebeci
|
MUHATAB
|
Söyleyeni
dinleyen. Kendisine seslenilen, yönelinilen.
|
MUHTASAR
|
Kısa,
özet, kısaltılmış.
|
MUHTELİF
|
Çeşitli,
tek olmayan. Birbirine uymayan.
|
MUHTEMEL
|
Olabilir.
Olası. Mümkün. Ümit edilir.
|
MUHTEVA
|
Bir
şeyin içindekiler. Kaplanan, içine alınan. İçindeki şey.
|
MUKABİL
|
Karşılık
olan. Karşılık. Karşı taraf.
|
MUKAVELE
|
Sözleşme.
Sözleşmek. Karşılıklı anlaşmak. Sözleşmek. Anlaşmak.
|
MUKAVEMET
|
Karşı
durmak, dayanmak. karşı koymak.
|
MUKAYYED
|
Kayıtlı.
Sınırlı. Deftere geçmiş, kaydedilmiş olan. Kayıt altına alınmış.
|
MUKİM
|
İkamet
eden. Bir yerde devamlı oturan.
|
MUKTEDİR
|
Geçlü,
kuvvetli, iş gücü yeten.
|
MUKTEZA
|
İhtiyaca
karşılık istenmiş. İhtiyaç duyulmuş. Lazım olan. İhtiyaca göre istenmiş
görüş.
|
MUNTAZAM
|
Düzenli.
Tertipli. Düzgün sıralanmış. Her şeyin yerli yerinde.
|
MUNZAM
|
Eklenilen.
İlave edilen. Üste konan, katılan.
|
MURAHHAS
|
Devlet
veya herhangi bir kuruluş adına, yetkili olarak bir yere bir görev ile
gönderilen kimse.
|
MURAKIB
|
Teftiş,
kontrol eden kimse. İnceleme.
|
MUSAMAHA
|
İdare
edip kusuru görmezden gelmek.
|
MURİS
|
Miras
bırakan kimse.
|
MUTABAKAT
|
Uygunluk.
Uygun olma. Anlaşmaya varma.
|
MUTAD
(mutat)
|
Adet,
Adet edilen iş, Alışılmış olan. Süreklilik arzeden alışkanlık.
|
MUTEBER
|
Saygınlık
gören. Beğenilen. İnanılır, güvenilir, hatırı sayılır.
|
MUTEMED
|
Kendine
güvenilen kimse. Kendisinden zarar gelmeyeceği bilinen kimse.
|
MUVAFAKAT
|
İzin
vermek. Anlaşmak. Uygunluk. Uymak.
|
MUVAKKAT
|
Geçici.
Devamlı olmayan. Süreli.
|
MUVAZAA
|
Danışıklı
dövüş. Gerçekte var olmayan bir durumu varmış gibi göstermek için yapılan
anlaşma.
|
MÜBADELE
|
Değişme.
Bir şeyin başka bir şeyle değiştirilmesi.
|
MÜBAYAA
|
Satın
alma. Pazarlıkla bir şeyin değerini verip alma.
|
MÜCAVİR
|
Yakın
alan. Yakın çevre. Komşu.
|
MÜCBİR
|
Zorlayan.
Zor durum.
|
MÜDAFAA
|
Savunma.
|
MÜDAHİL
|
İçeri,
İçine katılan, dahil olan, karışan
|
MÜDDEİ
|
Hak
iddia eden. İddiada bulunan. Davacı.
|
MÜDDET
|
Belirli
süre.
|
MÜESSESE
|
(Müesses)
Kuruluş, kurulmuş inşa edilmiş.
|
MÜFETTİŞ
|
Teftiş
eden, inceleyen.
|
MÜFLİS
|
İflas
etmiş. Parasız kalmış. sermayesini kaybetmiş.
|
MÜHLET
|
Süre.
Bir işi belirli bir zaman için ertelemek, süre vermek.
|
MÜKELLEF
|
Bir
şeyi yapmaya mecbur olan. Görevli.
|
MÜKTESEB
|
Kazınılmış.
Elde edilmiş. Sahiplik.
|
MÜLGA
|
Kaldırılmış.
Ferhedilmiş. Terkedilmiş.
|
MÜLK
|
Mal.
Yer, Bina, arsa, arazi.
|
MÜMESSİL
|
Bir
şahsı veya topluluğu temsil eden. Temsilci. Vekil.
|
MÜNASEBET
|
İlişki.
İki şey arasındaki ilişki. Uygunluk. Alaka.
|
MÜNFERİT
|
Tek
başına. Tek. Kendi başına.
|
MÜNFESİH
|
Fesh
olunan. Dağılan. Hükümsüz kalan. Geçersiz kalan.
|
MÜNDERECAT
|
İçindekiler,
içerik, kapsam.
|
MÜNHASIR
|
Yalnız
bir şeye ait ve özel olan. Belli sınırlar içerisinde olan. Her yanı çevrili
bulunan.
|
MÜPHEM
(MÜBHEM)
|
İyice
belli olmayan. Kesin olarak açık olmayan, belirsiz,
|
MÜRACAAT
|
Baş
vurmak. Danışmak. Bir iş için ilgililerle görüşmek.
|
MÜSADERE
|
Yasak
edilen bir şeyin kanuna göre elden alınması. Kanun gücüyle zor kullanılarak
alım.
|
MÜSECCEL
|
Kayıtlı.
Kayda geçirilmiş. Tescilli.
|
MÜSTAHSİL
|
Üretici.
Yetiştiren. Meydana getiren, üreten.
|
MÜSTESNA
|
Ayrı
tutulan. kural dışı bırakılan. Özel işleme tabi tutulan.
|
MÜSTEŞAR
|
Danışman.
Kendisine iş danışılan.
|
MÜŞTEKİ
|
Şikayette
bulunan. Şikayetçi.
|
MÜŞTEMİLAT
|
(müştemelat)
Bir şeyin içine aldığı şeyler. İçerisindeki şeyler. Eklentiler.
|
MÜŞTEREK
|
Birlikte.
Ortaklaşa.
|
MÜŞTERİ
|
Malı
parayla alan. Satılan malın alıcısı.
|
MÜTEADDİD
|
Birden
fazla. Bir çok.
|
MÜTEAKİB
|
Sonraki,
sonraki gelen, arkasından gelen
|
MÜTEALLİK
|
İlgili,
alakalı, Biryere bağlı
|
MÜTEFERRİK
|
Çeşitli.
Kısım kısım. Başka başka. Dağınık.
|
MÜTEMMİM
|
Tamamlayan,
tamamlayıcı, bitiren.
|
MÜTERCİM
|
Tercüme
eden. Bir dilden başka bir dile çeviri yapan.
|
MÜTESELSİL
|
Birbirini
takip eden. Zincirleme. (zincirleme sorumluluk)
|
MÜTEVELLİ
|
Bir
vakfın idaresine memur edilmiş kimse.
|
MÜVEKKİL
|
İşini
başkasına verip o işte o kimseyi kendi yerine geçiren, vekil tayin eden.
|
MÜZAKERE
|
Bir
iş hakkında konuşmak, bir iş için önceden danışıp görüşmek.
|
MÜZAYEDE
|
Artırma.
Bir şeyi topluluk önünde satışa çıkararak değerini artırma.
|
NAFAKA
|
Yiyecek
parası, geçim için lazım olan şey. Geçindirmeye mecbur olduğu kimselere veya
çocuklarına mahkeme kararıyla verilen geçinme parası.
|
NAKİT
|
Hazır para,
Bir şeyin bedelini peşin ödeme.
|
NAKTEN
|
Para
olarak, peşin elden ödeme
|
NAKDİ
|
Paraca,
peşin para ile, Para ile ilgili.
|
NAKLİYAT
|
Taşıma
işleri. Taşımacılık.
|
NAM
|
İsim,
ad. Ün, şan.
|
NARH
|
Yiyecek
maddelerine belediyenin koymuş olduğu fiyat.
|
NATIK
|
Beyan
eden, söz eden. Bildiren. Altın ve gümüş gibi olan mal.
|
NEMA
|
Faiz.
Artmak. Çoğalmak. Gelişme, büyüme, uzamak, üremek.
|
NESEB
|
Sülale,
akrabalık, soy.
|
NEŞRİYAT
|
Gazete,
dergi, kitap, radyo, tv vb. araçlarla yayılmış ve yayımlanmış şeyler.
|
NETİCE
|
Son,
Sonuç.
|
NEZARET
|
Göz
altı. Bakmak, seyir.
|
NEZD
|
Yan,
yakın, yakını (karibi=akrabası, çok yakını)
|
NİHAİ
|
Sona
ait, son ile ilgili, sonuncu
|
NİSBİ
|
Belirli
bir ölçüye göre, karşılaştırma ile. Kıyaslama.
|
NİSBET
|
Münasebet,
yakınlık, bağlılık, ölçü.
|
ÖRF
|
İnsanlar
arasında güzel görülmüş, devamlı olarak yapılagelmiş olan şeyler.
Alışkanlıklar.
|
ÖZÜR
|
Sakatlık.
|
PAY
|
Hisse.
|
PERSONEL
|
Bir
işte çalışanların hepsi.
|
PEŞKEŞ
|
Başkasının
malını başka birine vermek
|
RAYİÇ
|
Revaçta
olan, güncel, sürümü olan.
|
RED
|
Geri
çevirmek, geri döndürmek. Kabul etmemek.
|
REEL
|
Gerçek,
Hakiki, sahici
|
REHİN
|
Bir
şeyin yerine garanti olarak tutulmuş olan başka bir şey.
|
REKABET
|
Kıskanmak.
Korumacılık. Başkalarından ileride olmak için çaba sarfetmek. Benzerlerine
üstünlük sağlamaya çalışmak.
|
RESEN
|
Doğrudan
doğruya. Kimseye danışmadan. Kendi başına.
|
RESMİ
|
Devlet
adına veya devlet tarafından. Ciddi.
|
REŞİD
|
Olgun,
yetişkin. Akıllı. Kanuni yetkilerini bilen ve kullanabilen.
|
REY
|
Oy
|
RİAYET
|
Uymak.
Tabi olmak. İyi karşılamak.
|
RÜCHAN
|
Üstünlük,
yükseklik, üstün olma. Diğerlerine karşı öncelik.
|
RÜCU
|
Geri
dönme. Vazgeçme.
|
RÜŞVET
|
Kanuna
uygun olmayarak, kanunen bir iş gördürmek amacıyla görevli olan kimseye,
yasal olmayan şekilde para ve çeşitli çıkarlar sağlamak
|
SABİT
|
Duran,
yerinde duran.
|
SAF
|
Katışıksız.
Berrak, temiz.
|
SAHTE
|
Düzme,
yapmacık, yalandan, taklit.
|
SAKAT
|
Bir
tarafı bozuk, eksik veya asla bir işe yaramaz olan. Yanlışlık.
|
SARAHAT
|
Açıklık,
Meydanda olma. Belli olma.
|
SARF
|
Harcama,
masraf, gider.
|
SARİH
|
Açık,
belirli, belirgin, ortada olan.
|
SARRAF
|
Kuyumcu,
mücevherci, para işleri ile uğraşan.
|
SECİYE
|
Huy,
karakter.
|
SEHVEN
|
Yanlışlıkla,
yanılmak suretiyle.
|
SELAHİYET
|
Yetki.
|
SENET
|
Kuvvetli
söz. Tapu. Borç karşılığında verilen ve ödeme günü ve miktarı belirli
olan belge.
|
SERMAYE
|
Ana
mal. Esas para. Öz varlık.
|
SERVET
|
Mal,
mülk, zenginlik.
|
SEYLAB
|
Taşkın
su, sel.
|
SEYYAR
|
Bir
yerde durmayıp sürekli yer değiştiren.
|
SİCİL
|
Kayıt.
Resmi evraklarda tutulan kayıtlar. Resmi dairelerde kayıtların
tutulduğu bölüm.
|
SİPARİŞ
|
Ismarlamak.
İstekte bulunmak.
|
SUİSTİMAL
|
Kötüye
kullanmak. Bir şeyi kendi yararına kullanmak.
|
SÜKUT
|
Susma.
Konuşmamak.
|
ŞAHIS
|
Kimse,
Kişi.
|
ŞAMİL
|
Kapsam.
Kaplayan, kapsayan, İçine alan
|
ŞERH
|
Açmak,
genişletmek. Açıklamak.
|
ŞİFAHEN
|
Sözle,
ağızdan. Konuşmak suretiyle, lafla
|
ŞUBE
|
Kol,
ikinci derecedeki kollar. Bölüm.
|
ŞÜMUL
|
Kaplamak.
İçine almak. Kapsamak
|
TAAHHÜT
|
Bir
işin veya şeyin yapılması için söz vermek. üzerine almak. Yüklenmek.
|
TAAHHÜTNAME
|
Söz
verdiğine ve taahhüt ettiği işle ilgili yazılan yazı.
|
TAAMMÜDEN
|
Önceden
hazırlanarak. Bile bile,
|
TABİR
|
İfade,
anlatma, Söz. Anlamı olan söz.
|
TACİR
|
Ticaret
yapan, ticaretle uğraşan kişi.
|
TACİZ
|
Huzursuz
kılmak. Rahatsız etmek. Sıkıntı vermek.
|
TADİL
|
Aslına
zarar vermeden değiştirmek. Değişiklik yapmak.
|
TAHAKKUK
|
Gerçekleşmek.
|
TAHDİD
|
Sınırlamak.
Sınırları belli etmek.
|
TAHKİK
|
Doğru
olup olmadığını araştırmak. Soruşturmak. İncelemek.
|
TAHKİKAT
|
İnceleyerek
araştırmak.
|
TAHKİM
|
Hakem
atamak. Kuvvetlendirmek. Sağlamlaştırmak.
|
TAHLİYE
|
Boşaltmak.
Boş bırakmak. Serbest bırakmak.
|
TAHMİL
|
Yüklemek.
Taşıtmak. Bir kimse üzerine bir işi bırakmak.
|
TAHRİBAT
|
Yıkmak.
Bozmak. Aslını bozmak.
|
TAHRİF
|
Harflerin
yerini değiştirmek. Bozmak. Kalem kullanarak kendi yararına ve başkasının
zararına bir şeyin anlamını değiştirmek.
|
TAHRİFAT
|
Bozmalar.
kalem karıştırmalar.
|
TAHSİL
|
Gelir
veya vergi toplamak. Para almak.
|
TAHSİS
|
Belli
bir amaç için kullanmak. Bir şey veya bir kimse için ayırmak.
|
TAHSİSAT
|
Bir
kimse veya bir kuruluş için ayrılmış para veya mal.
|
TAHVİL
|
Borç
senedi. Değiştirmek. Döndürmek.
|
TAKAS
|
Vereceğini,
alacağına karşılık tutmak suretiyle ödeşmek, sayışmak. Değişmek.
|
TAKDİR
|
Kıymet
vermek, kıymet tesbit etmek. Değerini, kıymetini anlamak.
|
TAKSİM
|
Bölme.
Parçalama, parçalara ayırma.
|
TAKSİR
|
Kusur,
hata, kabahat.
|
TALİ
|
İkinci
derecede. Sonradan gelen.
|
TALİB
|
İstekli.
İsteyen.
|
TALİMAT
|
Bir
iş hakkında hareket tarzını bildiren emirler.
|
TAMAH
|
Bir
şeye göz dikip bakmak
|
TANZİM
|
Sıraya
koymak. Sıralamak, Dizmek. Düzenlemek.
|
TARİK
|
Terkeden,
vazgeçen, bırakan.
|
TASARRUF
|
İdareli
kullanım. Tutum. Kullanma hakkı, sahip olma.
|
TASDİK
|
Doğruluğunu
kabul etmek. Bir kararın kanunlara uygun olduğunu kabul edip onaylamak.
|
TASFİYE
|
Hesapları
kapatmak. Sadeleştirmek. Temizlemek.
|
TASHİH
|
Daha
iyi ve daha doğru hale getirmek. Düzeltmek.
|
TASNİF
|
Sınıflara
ayırmak. Sınıflandırmak.
|
TAZMİN
|
Kefil
olmak. Zarar verdiği kimsenin zarar ve ziyanını ödemek.
|
TEAMÜL
|
Olagelen
iş. Önceden beri yapılagelen işlemler, ilişkiler.
|
TEATİ
|
Karşılıklı
olarak alıp vermek.
|
TEBELLÜĞ
|
Anlayıp
alma.
|
TEBERRU
|
Bağış,
bir malın karşılıksız olan verilmesi.
|
TEBLİĞ
|
Bildirmek.
Bildirilen şeyler.
|
TECİL
|
Ertelemek.
Başka bir zamana bırakmak. Acele etmemek.
|
TECZİYE
|
Cezalandırmak.
|
TEDAVÜL
|
Elden
ele gezme. Doşalışm. Kullanım. Sürüm. Geçerlilik.
|
TEDİYE
|
Ödemek.
Borcunu vermek.
|
TEFECİ
|
El
altından yüksek faizle para veren kimse.
|
TEFTİŞ
|
Kontrol
etmek. İncelemek. İşlerin uygunluğunu denetlemek.
|
TEHİR
|
Geciktirmek.
Sonraya bırakmak.
|
TEKABÜL
|
Karşılıklı
olmak. Bir şeyin karşılığı olmak. Yüzleşmek. Karşılık olma.
|
TEKZİB
|
Yalanlamak.
Yalan olduğunu söylemek.
|
TELAFİ
|
Eksik
olan bir şeyin yerini doldurmak. Tamamlamak.
|
TELİF
|
Bir
eser yazmak. Eser hakları.
|
TEMLİK
|
Mal
sahibi yapmak. Sahip kılmak.
|
TENZİL
|
İndirim.
İndirmek. Aşağı çekmek. Bir şeyin bir miktarını bir sayıdan çıkarmak.
|
TERETTÜB
|
Gerekmek,
gereklilik. Lazım gelmek.
|
TERETTÜD
|
Kararsızlık.
Bir konu hakkında karar veremiyerek şüphede kalmak
|
TEREKE
|
Ölen
bir kimsenin bıraktığı malların hepsi.
|
TERFİ
|
Yükselmek.
Yukarı kaldırmak.
|
TERKİN
|
Silme,
iptal etme. Bozma
|
TESCİL
|
Sicile
geçirmek. Deftere kaydetmek.
|
TESELLÜM
|
Teslim.
Verilen bir şeyi alıp kaydetmek, teslim almak.
|
TESELSÜL
|
Zincirleme,
zincir gibi birbirine bitişik kısımlar olmak.
|
TEŞEBBÜS
|
Bir
işe girişmek. Bir işi ilk olarak teklif etmek.
|
TEŞVİK
|
Yüreklendirmek.
Kışkırtmak. Cesaret vermek.
|
TEVDİAT
|
Emanetler.
Emanet bırakmalar. Güvenli bir yere kıymetli bir şeyi teslim etmek.
|
TEVDİİ
|
Bırakmak,
vermek. Emanet etmek.
|
TEVSİK
|
Belgelendirmek.
Sağlamlaştırmak. Yazılı hale getirmek.
|
TEYİD
|
Kuvvetlendirmek.
Doğrulatmak. Sağlamlaştırmak.
|
TUTANAK
|
Mahkeme,
meclis gibi yerlerde söylenenlerin olduğu gibi yazılışı. Yazı evrakı. Mevcut
durumun yazıyla tesbit altına alınması. Taraflarca yazılarak karşılıklı
imzalanan, karşılıklı antlaşmayı bildiren yazı
|
UHDE
|
Bir
işi üzerine almak. söz vermek. Bir kimsenin üstünde olan iş veya şey.
|
UMUMİ
|
Herkese
dair. Herkesle ilgili. Genel
|
ÜCRET
|
Bir
hizmet karşılığı verilen bedel.
|
ÜSTAD
|
Bilimde,
sanatta ve meslekte üstün olan kimse. Usta
|
VADE
|
Süre.
Bir iş için önceden belli edilen zaman. Bir işi ertelemek, sonraya bırakmak
için olan belli zaman.
|
VASİ
|
Bir
ölünün vasiyetini yerine getirmeye görevli kimse, Bir yetimin veya akılca
zayıf ve hasta olan bir kimsenin malını idare eden kimse.
|
VASİYET
|
Bir
işi birisine havale etmek. Bir malı veya faydayı ölümden sonrası için bir
şahsa veya bir hayır kurumuna bağış yolu ile devretmek.
|
VAZİFE
|
Bir
kimsenin yapmaya mecbur olduğu iş.
|
VEFAT
|
Ölüm.
|
VEKALET
|
Vekillik.
Birisinin adına iş görmek. Yetkiyi başkasına vermek.
|
VELAYET
|
Veli
olan kimsenin hali.
|
VERASET
|
Miras
sahibi olma. Ölen bir kimsenin mallarının mirasçılara geçmesi. Mirasçılık.
Mirasta hak sahibi olmak.
|
VESİKA
|
Evrak.
İnanılacak sağlam delil. Senet. Sağlam şey.
|
VUKU
|
Oluş.
Bir olayın çıkış şekli oluşu
|
YEKUN
|
Toptan.
Hepsi, Sonuç.
|
YEVMİYE
|
Günlük.
Gündelik. Günlük hareketleri günü gününe kaydetmeye yarayan defter
|
ZAYİ
|
Elden
çıkan, kaybolan. Yitik, zarar, ziyan.
|
ZAYİAT
|
Zarar
ve ziyanlar.
|
ZİLLİYET
|
Görünür
sahiplik. Koruyucu olma.
|
ZİLYED
|
Sahip,
sahiplik.
|
ZİMMET
|
Sorumluluk.
|
ZİMNEN
|
Açıktan
olmayarak, dolayısıyla, ima yolu ile
|